28 Ağustos 2010 Cumartesi

John Maynard Keynes



Keynes Kimdir?
John Maynard Keynes (birinci baronu), 1883’ de Cambridge’ de doğdu. Öğrenimini Cambridge’ de, A. Marshall’ ın yönetimialtında yaptı, sonra iki yılını Indian (Hindistan) Office’ de geçirdi. İlk kitabı Indian Currency and Finance’ da (Hint Parası ve Maliyesi)(1913), Gold Exchange Standard’ ın işleyişini inceledi. Birinci Dünya Savaşı sırasında, İngiltere Hazine Bakanlığı danışmanlığı yaptı. 1919’ da bu görevden istifa etmesi yankılar uyandırdı. The Economic Consequences of the Peace (Barışın İktisadi Sonuçları) adlı kitabında Versailles Antlaşması’ nın iktisadi hükümlerini şiddetle eleştirdi. Daha sonraki yıllarda, bir çok kez ingiliz hükümetince de izlenen deflasyon siyasetini onaylamadığını belirtti ve aynı zamanda geleneksel iktisat kuramlarına karşı artan hoşnutsuzluğunu dile getirdi. Bu arada A Treatise on Probability (Olasılık Hesabı Üstüne Bir İnceleme)(1923), Winston Churcill’ i hicveden Economic Consequences of Winston Churcill (Winston Churcill’ in İktisadi Sonuçları)(1925), adlı yapıtlarını ve nihayet aykırı düşüncelerin bir bireşimini yapmaya çalıştığı Treatise on Money (Para Üzerine İnceleme)(1930) adlı büyük kitabını yayınladı.
The General Teory of Employment, Interest and Money (İstihdam, Faiz ve Para Genel Teorisi)(1936) adlı yapıtında, İngiltere’ yi kasıp kavuran ve adeta sürekli bir duruma gelen işsizliğin kuramsal bir açıklamasını ve kapitalizmin yeni bir yorumuyla yeni bir iktasat kuramının temellerini ortaya koydu. Bu yapıtta, ilk kez istenç dışı sürekli bir işsizlik kavramını ortaya attı ve kendi görüşüne göre, tam istihdamı gerçekleştirmek için efektif talebi gerekli düzeye çıkarabilecek güce sahip tek kurum olan devletin sorumluluğu üzerinde ısrarla durdu. Yapıt, makroekonomik bir yaklaşıma göre dayanan iktisat politikasından beklenen role ışık tutan bir iktisat biliminin kurulmasında kesin bir aşamanın işareti oldu.
Keynes, Bretton Wood Konferansı’ nda İngiltere’ yi temsil etti (Temmuz 1944). Bu konferansta, ingiliz kuruluna başkanlık eden J.M. Keynes tarafından önerilen, geleceğe ilişkin bir uluslararası para sistemi planı. Bu plan, uluslarüstü bir bankanın kurulmasını öneriyordu. Bu uluslararası banka (Clearing Union) bütün merkez bankalarının hesaplarını yönetecek ve “bankor” adıyla oluşturacak bir dünya parası üzerinden krediler verecekti (Tıpkı bir merkez bankasının, ulusal düzeyde, merkez bankası parasını dolaşıma arz edip öteki sıradan bankaları denetlemesi gibi). Uluslararası değişimlerde ödemeler, değeri belli miktardaki altınla belirlenen, ama altına çevrilebilir olmayan bancor ile yapılacaktı. Bancor altına çevirebilir olmamakla birlikte, borçlu ülkeler borçlarını Clearing Union’ a altın satarak ödeyebileceklerdi. Bu sistemin, dövizler arası kambiyo piyasalarını ortadan kaldıracağı ve spekülatif hareketleri önleyeceği düşünülüyordu.
2. Keynes Öncesi İktisat Teorisi:
Klasik İktisat teorisini savunan iktisatçılar, ekonominin tam istihdam seviyesinde dengeye geleceğini ve tam istihdam seviyesinin ayrılmaşar olsa bile kendiliğinden harekete geçen otomatik bir düzenleme mekanizması ile ekonominin yeniden tam istihdam seviyesine ulaşılacağını savunuyorlardı. Öyleyse nasıl oluyordu ki 1929 Büyük Buhranı sonrası A.B.D.’ de işsiz sayısı 15 milyona ulaşmıştı. O yıllarda, görülmedik bir işsizlik bütün dünyayı kaplamıştı.
Klasik iktisat teorisi, lojik bütünlüğü içinde gerçekten ekonominin daima tam istihdam seviyesine ulaşacağını temin etmiş durumdadır. Klasik teorinin esasını, 3 temel prensibe dayanarak izah etmek mümkündür. Bu temel prensibler sırası ile Say Kanunu, Faiz Fleksibilitesi ve Ücret Fleksibilitesi teorisi’ dir.
2.1. Say Kanunu:
Say Kanunu Fransız iktisatçı J.B. Say tarafından formüle edilmiştir. Say Kanunu ekonomide aşırı üretim ve dolayısıyla işsizlik halinin bahis konusu olmayacağı idda etmektedir. Say Kanunu’ na göre her arz kendi talebini yaratır. Bu kanuna göre bir mal üretilmesinin sebebi bu malı satıp yerine ihtiyaçlarını giderecek başka bir mal almaktır. Sonuçta bir ekonomide imal edilen her mal, diğer için bir talep yaratacaktır. Say Kanunu her ne kadar trampa ekonomisi şartlarına uygun düşünülmekle beraber, bügünkü ekonomide ise mübadelelerin para ile yapılmakta olmasının sistemin esasında bir değişiklik yapmayacağı farzedilir. Teknik terimlerde ifade edersek, yekun arz daima yekun talep’ e eşit olacaktır. Klasikçilere göre ara sıra ekonomide görülen aşırı imalat ve stok artışları Say Kanunu’ nun geçerliliğini sarsmaz.
2.2. Faiz Fleksibilitesi:
Say Kanunu, elde edilen gelirin tamamen harcandığı inancına dayanır. Oysa elde edilen gelirin tamamı harcanmaz ve bir kısmı tasarruf edilirse ne olur? İşte klasikçiler bu sorunun cevabını faiz fleksibilitesi teorisi ile bertaraf edilmiştir. Klasikçilere göre harcanmayıp tasarruf edilen gelir parçası, faiz geliri elde etmek için yatırım yapan müteşebbüslere kiralanır. Böylece tüketim malları piyasasında harcanmayan gelir parçaları üretim malları piyasasında harcanmış olur. Yatırımların tassaruflara eşit olduğu noktada meydana gelen faiz haddini gösteriyor. Eğer yatırım, çeşitli sebeblerle artarsa, yukarıda izah edilen durumun aksi olacak, faiz haddinin üstüne çıkacak, fakat o noktada uzun müddet kalamayarak yine denge noktasına geri dönecektir. Çünkü faiz haddi yükselince yatırımlar azalacak, tasarruflar artacak ve denge yine faiz haddinde oluşacaktır.
2.3. Ücret Fleksibilitesi:
Klasikçilerin üçüncü temel prensibi ücret fleksibilitesidir. Ücret fleksibilitesinden kastedilen ücret haddinin, emek arz ve talebine bağlı olarak alçalıp yükselmesidir. Klasikçilere göre ücret haddi emek arz ve talebine bağlı olarak değişir. Emek arzı arttığı zaman ücretler düşer, emek arzı azaldığı zaman ücretler yükselir. Yine emek talebi arttığı zaman ücret haddi yükselir, emek talebi azaldığı zaman ücret haddi düşer. Kısaca ücretler de fleksibldir. Yani esnektir.
3. Keynes’ in Klasik Teoriye Olan Eleştirisi:
Keynes, klasik istihdam teorisinin şu iki prensibe dayandırıldığını düşünmektedir. Bu prensibler şunlardır:
1- Ücret , emeğin marjinal hasılasına eşittir. Yani bir işçinin ücreti, o işçi çalışmamış olsa idi kaybedilecek olan üretim miktarına eşittir.
2- Belli bir istihdam seviyesinde üretim faydası o istihdam hacminin marjinal zahmetine eşittir.
Klasik istihdam teorisine göre istihdam edilmiş kaynakların hacmi iki durum ile uygunluk halinde belirlenmiş bulunmaktadır. Bu prensiblerden birincisi bize işçilik talebinin eğrisi, ikincisi ise arz eğrisini verir ve istihdam hacmi marjinal üretim faydasının marjinal istihdamın zahmetine eşit olduğu noktada belirlenir. Bundan anladığımıza göre istihdamı arttırmanın dört yolu vardır:
A- Arazi işsizliğini azaltacak biçimde örgütlenmeyi ve öngörürlüğü iyileştirmek.
B- İşin marjinal zahmetinde bir azalma.
C- Ücret malları endüstrisinde emeğin marjinal maddi verimliliğinde bir artış.
D- Ücret malları fiyatlarına nazaran, öbür malların fiyatlarında bir artış.
Keynesin bu teorinin ikinci durumuna iki itirazı vardır. Birinci itiraz, işçinin fiili davranışı ile ilgilidir. Fiyatlardaki yükselme sebebi ile reel ücretlerde bir düşme nakdi ücret değişmemişken, hali hazır emek arzının fiyatlar yükselmeden önceki seviyesinin altına düşmesine, kaide olarak sebeb olamaz. İkinci itiraz ise reel ücret genel seviyesinin doğrudan doğruya ücret pazarlıkları tarafından tayin edildiği yolundaki faraziyi reddetmemizden doğmaktadır. Klasik teorinin şu üç prensibe dayandığını anlatır.
a) Reel ücret, cari istihdamın marjinal zahmetine eşittir.
b) Gerçek manada bir gayriiradi işsizlik yoktur.
c) Arz kendi talebini yaratır.
3. Keynes’ in Genel Teorisinin Özeti:
1- Teknik kaynaklardan ve değerlerden kurulu bir veride, N gelir istihdam hacmine bağlıdır.
2- D1 ile belirtilen bir topluluğun geliriyle para tutarı arasındaki ilinti, ki tüketim için harcanması beklenir, tüketim eğilimi diye adlandıracağımız eğilimin psikolojik ayırıcı niteliklerinden birine bağlıdır. Diğer değişle, her ne kadar tüketim eğilimi değişmezse de, tüketim toplam tutarına, yani N istihdam hacmine bağlıdır.
3- Girişimcilerin istihdama karar verdikleri işçilik miktarı, iki miktarın D tutarına bağlıdır. D1, toplumun tüketim için kazanması beklenen tutar ve D2 de yeni yatırıma ayrılması beklenen tutardır. D ise, daha önce adlandırdığımız gibi, efektif taleptir.
4- D1 + D2 = D = ? (N) ve bunda ? toplam arzın fonksiyonu bulunduğu- na ve yine § 2’ de gördüğümüz gibi, D1 tüketim eğilimine bağlı X (N) tarafından temsil edilen bir N fonksiyonu olduğuna göre, ? (N) – X (N) = D2 şeklinde sonçlanır.
5- Sonuç olarak, istihdam dengesi hacmi: a) ?, b toplam arzın fonksiyonuna b) X ve C tüketim eğilimine; c) D2 yatırım tutarına bağlıdır. İstihdam Genel Teorisi’ nin esası da işte budur.
6- N’ in her değeri için, ücret malları endüstrisinde bu değere tekabül eden bir emeğin marjinal etkinliği vardır ve reel ücreti tayin eden budur.
7- Bütün N değeri için D toplam talebinin ? (N) toplam arza eşit olduğunu ileri süren klasik teoriye göre istihdam hacmi, maksimum değerinin altındaki N değerinin her değeriyle farksız dengeliktedir. Şu halde girişimciler arasındaki rekabet oyunu bu maksimum değerdeki istihdam hacmine yönelir. Klasik teoriye göre yalnız bu noktada sağlam bir denge elde edilebilir.
8- İstihdam arttığı zaman, D1 artacak bu artışlar D’ deki artışlar kadar olmayacaktır. Çünkü gelirimiz arttığı zaman tüketim harcamalarımızda artacaktır. Fakat bu artış gelirdeki artış kadar fazla değildir. Bunun nedeni ise psikolojik faktörlerde bulunabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder