17 Ağustos 2010 Salı



DÜNYA’ DA ÖZELLEŞTİRME UYGULAMALARI VE TÜRKİYE’DE 5 NİSAN KARARLARI SONRASI BEKLENEN GELİŞMELER

Dr. Muhammet AKDİŞ

I- GİRİŞ

Dünya ve ülkemiz, bir süreden beri, devletin ekonomik hayattan çekilmesi ve elinde bulundurduğu işletmeleri de halka devretmesi yönündeki düşünce ve uygulamalara sahne olmaktadır. Adına “özelleştirme” denilen bu uygulamalar, ekonomiyi, planlı ekonomiden Pazar ekonomisine yönlendirmek, uluslar arası rekabete açmak, devletin ekonomideki yükünü azaltarak asli fonksiyonlarına döndürmek ve mülkiyeti tabana yaymak gibi amaçları içermektedir (Imolementation...1993, s.3-4). Özellikle, Sovyetler Birliğinin çökmesi ve soğuk savaşın bitmesinden sonra yoğunluk kazanan bu faaliyetler, dünya ekonomik çevrelerinde geniş bir teşvik görmesi nedeniyle de,hızlı bir seyir izlemektedir.

 1980 yılından sonra ülkemizde de tartışılmaya başlanan ve 1986 yılından itibaren yasal bir çerçeveye oturtularak uygulanmasına devam edilen özelleştirme çalışmaları 5 Nisan 1994 öncesi bulunduğu nokta ve tarih itibariyle açıklanan tedbirler ile yeni bir aşamaya gelmiş bulunmaktadır.

II- İKTİSAT TEORİSİ VE ÖZELLEŞTİRME
Modern mülkiyet hakları teorisi, Adam Smith’in “milletlerin Zenginliği” adlı eserinde işlenen temaları yansıtır. Smith’e göre, hiçbir karakter,tüccar ve hükümdarın uyuşmazlığından daha uyuşmaz olamaz. Smith, bu durumu, halkın kendi zenginliğinden daha çok, başkalarının zenginliği konusunda daha müsrif olduğu biçiminde gözlemlemiş ve açıklamıştır. Kamu yönetimi ve kamu personeli, ticari kazancın sonucunda doğrudan hiçbir çıkarı ve kaybı olmadığı için, ihmalkar ve müsriftir. Smith,bu duruma örnek olarak, kamu topraklarının verimliliğinin özel sektör topraklarına göre %25 düzeyinde olmasını göstermektedir (Hanke, 1990, s.33)

Özelleştirmenin teorik temelleri, üretim araçları mülkiyetinin devlete mi, yoksa fertlere mi ait olduğunda daha etkili ve verimli kullanılacağı tartışmasına dayanmaktadır. Piyasada, neyin, nasıl, kimler için ve hangi metotlarla üretileceğinin fiyat mekanizması veya merkezi otorite tarafından belirlenmesi konusundaki tartışmalar, devlet mülkiyeti ve özel mülkiyet kavramlarını da gündeme getirmektedir. Fiyat mekanizmasının ve ferdi özgürlüklerin engellenmediği piyasaların daha etkin ve verimli olduğu; rekabetin olmadığı ve özel mülkiyet ile ferdi karar verme özgürlüklerinin bulunmadığı ekonomilerde ise, fayda-maliyet ölçütleri göz önünde bulundurulmadığı için, bu piyasaların üretim ve dağıtımda etkinliği sağlayamayacağı deneysel çalışmalarla da kanıtlanmaktadır (Chang,Singh 1992, s.41-42). Bu düşüncelerin devlete ait işletmeler içinde benimsenmesi, özelleştirme uygulamalarını haklı göstermekte ve devlete ait işletmeleri, ferdi mülkiyete, rekabete, fiyat mekanizmasına açarak, ekonomiye etkinlik ve verimlilik kazandırılması amaçlanmaktadır. Böylelikle, toplum yararının özelleştirme ile arttırılabileceği kabul edilmektedir (Beesley,Littlechild, 1983, s.4).

Etkinlik ve verimliliğin doğal monopol konumunda olan işletmeler açısından göz ardı edilebileceği, bu işletmelerin rekabete açılmasının sakıncalar doğurabileceği düşünülebilir. Bu tür ekonomik faaliyetlerde stratejik öneme sahip olanların rekabet politikası dışında bırakılması ve doğrudan kamusal düzenlemelere tabi tutulması istenebilir. Demiryolları, posta hizmetleri, elektrik ve gaz gibi doğal monopol olarak kabul edilen mal ve hizmet piyasalarında durum böyledir. Bu piyasalarda, teknolojik şartlar nedeniyle, sadece bir teşebbüs faaliyette bulunmaktadır. Bu teşebbüsün özelleştirilmesi, monopolün, fert ve toplum yararını gözetmeyen kesimlerin eline geçmesi demek olur (Aktan,1986, s.37). bu nedenlerle, klasik iktisadın önemli isimlerinden olan 19.yy ekonomisti ve filozofu J.S. Mill, doğal tekel şartları altında, altyapı ve hizmetlerin kamu işletmelerince sağlanması gerektiğini ileri sürmüştür ( Hanke, 1990, s.33).

Üretim araçlarının ferdi mülkiyete açılması ve fiyat mekanizması ile rekabet şartlarının doğal monopol şartlarında bile etkinlik ve verimlilik yönünden üstünlüklerini anlatan yaklaşımların haklılığı yanında, devlet kesimi ve merkezi yönetim anlayışının eksiklikleri de özelleştirme açıklamalarına güç kazandırmışlardır. Kamu sektörünün, üretim faaliyetlerindeki ekonomik yetersizlik ile birlikte üretimdeki yüksek maliyetleri; yenilik, değişiklik getirmede   beceriksizlik ve üretilen malların dağıtımındaki artan gecikmeleri... hedeflere ulaşmada başarısızlık, karlardan seçkin grupların yararlandırılması ve teşebbüslerin yönetimine siyasi müdahaleler gibi mal ve hizmetlerin sağlanmasındaki etkinsizlikleri. Kamu bütçesini daraltan, yönetimde yetersizliklere yol açan ve bütün ekonomi üzerinde olumsuz etkileri bulunan bürokrasinin zamanla genişlemesi (Paul, 1987, s.38) gibi konular bunlardan bazılarıdır.

Sonuçta,gerek üretim araçlarının ferdi mülkiyetini ve fiyat mekanizması ile rekabet düzenini daha etkin ve verimli üretim anlayışı için gerekli gören düşüncelerin tutarlı açıklamaları,gerekse, kamu kesimi ile devlete ait teşebbüslerin bu açıklamaları doğrular nitelikteki etkin ve rantabl olmayan yapılanma ve faaliyetleri, devletin ekonomik hayattan çekilmesi düşüncelerine üstünlük kazandırmış ve Devlete ait kuruluşların özelleştirme çabaları bütün dünyada büyük taraftar bulmuştur.


Devamını görmek için tıklayınız: http://makdis.pamukkale.edu.tr/mak17.htm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder