24 Ağustos 2010 Salı

Bağımsız Bir Dış Politika Sarmalı Uluslararası İlişkiler 1




       
            Refah Devleti kavramının ortaya atıldığı günden beri neredeyse tüm ülkelerin yegane amacı büyüme ile güç kazanma olmuştur. Ekonomik artığın oluşturmasından sonra tüm devletlerde görüldüğü üzere birinci önceliği siyasi yönelimler almıştır. Komşu ülkelerle ilişkilerden uluslararası sömürülere kadar giden sürecin en bariz tanımlanması Osmanlı Devletinde Hariciye Nezareti olarak adlandırılan günümüzde ise Dış İşleri Bakanlığınca yürütülen uluslararası işlemler bütünüdür. Küreselleşme olgusunun ağırlığını koymasından itibaren devletler güçlü olsun olmasın kendilerinden kilometrelerce uzaklıkta ki olaylarla ilgilenmek zorunda kalmaktadır. Özellikle her ne kadar gerçekçi durmasa da Medeniyetler Çatışması tezi devletlerarasında ki benzerliklerin (din, mezhep, ırk, tarih…) ilgilenme derecelerinden ve özellikle desteklenen taraf konusuna büyük bir etkiye sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Dünya üzerinde ABD hegemonyası ekonomiden siyasete kadar tüm alanlarda hüküm sürmektedir. Bu hegemonya son yıllarda ağırlığını önemli derecede kaybetse de sonlanması veya bir başka devlet tarafından yerinin alınması yüz yıllarla ifade edilmektedir.

            Türkiye tarihi incelendiği zaman dış ilişkiler konusunda belirli politikalar etrafında hareket ettiği görülmektedir. Gerileme döneminde sığınmacı politikalar değişen devletler bazında yeni Türkiye’ye kadar devam etmiştir. İngiliz korumacılığının sona ermesi bu devletin yerinin Almanya ile doldurulması ile sonuçlanmıştır. Hangi devlete yakınlık sağlanırsa sağlansın Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’ından uzak kalması düşünülemezdi. Yeni Türkiye ile dış ilişkiler Osmanlı mirasının bir nevi devamını niteliğinde oldu diyebiliriz. Stalin’in Türk-Rus saldırmazlık Antlaşmasını tek taraflı fes etmesinden ve özellikle Karadeniz üzerindeki tarihi istekleri tekrar dile getirmesinden sonra zayıf ülke konumunda olmamızdan dolayı sığınacak bir liman arayışı içerisine girdik. Gerileyen İngiliz hegemonyasının yerini alan Amerika Birleşik Devletleri rolü gereği bu abilik görevini yerine getirdi. Bazı zamanlar stratejik ortağımızın istemediği manevralar (Kıbrıs barış Harekatı, afyon ekiminin serbestleştirilmesi…)yapsak dahi günümüze kadar politikalarımız pek değişmemiştir. Özellikle Ahmet Davutoğlu’nun Dış İşleri Bakanlığına gelmesinden sonra ise yeniden yapılanma ile birlikte daha bağımsız bir yönetim egemen olmuştur. İşte böyle bir durumda sosyolojik açıdan ülkenin ve dünyanın nasıl yorumlanacağı daha büyük öneme sahiptir. Çünkü herhangi bir kişi veya devlet tarafından çizilmiş bir yolu takip etmek kolaydır. Zor olan ise bağımsız bir şekilde kendi yolunu kendin tarafından şekillendirilmesi veya çizilmesidir. Bu çalışma yolun nasıl çizilebileceği hakkında görüşler içermektedir.

Betimleme:  görünen nesnenin, olayın veya en genel tabiriyle resmin olduğu gibi anlaşılmaya çalışılmasıdır. Üzerinde ayrıntılı düşünülmeden, tarihi arka planına bakılmadan ve sebep- sonuç ilişkisi kurulmadan genel bir yargıya varmadan düşünceler üretmek anlamında kullanılan betimleme günlük haber analizlerinde özellikle çoğunluğun anladığı biçimi ifade eder. Türk milletine yaftalamakta en büyük kusur olarak sunulan “unutkan bir millet” olma burada ortaya çıkmaktadır. Tepkilerin anlık veya olaylara bağlı kalması ve zamanla unutulması hiç şüphesiz betimleme basamağında kalma ile açıklanabilir. Örnek vermek gerekirse Abdullah Öcalan’ın İtalya tarafından ülkemize iade edilmemesinden dolayı uygulanan resmi boykot günümüzde tamamen unutulmuştur. Bunun yanı sıra PKK Terör Örgütü tarafından kullanılan silahların özellikle Rus, İtalyan, Çin menşeili olmasının bilinmesine rağmen aynı şekilde tepkiler günümüzde tamamen ortadan kalmıştır. Bunun yanı sıra Suriye ile PKK konusundan yaşanan anlaşmazlıkların arttığı bir dönemde savaşın eşiğine gelinmesine rağmen günümüzde bu durum tersine büyük bir yakınlaşma ile sonuçlanmıştır. Bu seviyede kalınmasının nedeni ise aşırı güven veya özellikle güven çarpanının yüksek olduğu psikolojik özelliklere sahip olmamızdır.

Açıklama: Betimleme basamağı olayları veya durumları günlük bir dil ile açıklarken ve kısa vadeli bir düşünce sistemine sahipken açıklama kavramsal bir çerçevenin yerleştirilme sürecidir. Sebep- sonuç ilişkisi açıklama basamağının en temel dayanak noktasıdır. Gerçekleşen olayların veya devam etmekte olan durumların tarihsel arka planının incelenmesi ve aynı tarihten gelen etkilerin neleri gerçekleştirdiğini araştırmak ve daha da önemlisi bulmak akademik bir çalışma ile mümkün olabilir. Yığın halk kitlesinden sıyrılarak daha az kişi ve bu daha az kişinin de uzmanlaşmış olması bulguların gerçekliğini temellendirir. Yaşanan bir olay her ne kadar birden bire ortaya çıkmış gibi görülse dahi arka planında etkileyicileri veya diğer bir ifade ile tetikleyicileri her zaman olmuştur. Örneğin, Türkiye’nin başında ki terör belasının ekonomik, sosyal, kültürel ve tarihsel bir arka planı vardır. Ama günümüzde genelde ayrılıkçı bir yapı gibi algılanmakta ve çıkış nedenleri ile var olma nedenleri tam anlamıyla açıklanamamaktadır. Bunun yanı sıra bu terör sorunu 1980’den sonra aksiyona geçtiği için başlangıç noktası o tarihler kabul edilmektedir. Oysa biliniyor ki yapılanma 1980’lerden çok öncelere dayanmaktadır ve sebepleri ise daha karmaşıktır.

Anlama:  Açıklama basamağına bir bütünlük kazandıran anlama boyutu ise hiç şüphesiz sebep-sonuç bağlamını kurmak olacaktır. Bir süreç içinde düşünülen olaylar veya mevcut durumlar mantıklı bir çerçeve içine yerleştirilmiş ve tam anlamıyla hakimiyet sağlanmış olacaktır. Bu basamağa ulaşmak derinlemesine bir bilgi birikimin yanında farklı açılardan bakışı da gerekli kılmaktadır. Gerçeğe ulaşma açısından son derece önemli bir basamak olan anlama, komplo teorisi üretmenin önünde bir engel teşkil etmektedir. Varsayımlar veya küçük ayrıntıların aşırı derecede abartılmasının önüne geçme konusunda son derece etkin çözümler sağlayabilir. Örneğin, Kırgız Halk Devrimi’nin arkasında sadece süper güçler arasında bir ilişkinin var olduğunu söylemek olayları anlayama ile eşdeğerdir. Çünkü yaşanan olayın ve hala devam eden sürecin bir devletin hemen tanıması veya destek vermesi o ülkenin etkin olduğu değil sadece destek verdiğine yorumlanabilir. Bununla birlikte yeni oluşan bir siyasi yapılanma düşman kazanmaktan kaçınmak için elinden gelen her şeyi yapar. Hele ki dünyanın süper gücünü karşısına almayı hiç göze alamayacaktır. Bu duruma en güzel örnek Atatürk’ün Bağımsızlık Savaşının Yunanistan’a karşı verildiğini ve İngiltere gibi süper güçlerle bir hesaplaşma içinde olunmadığını sık sık dile getirmesidir.

Anlamlandırma: Anlamlandırma genel görüşlerin kendi iç görüşü şekline gelmiş halidir. Olayları sebep-sonuç çerçevesinde açıklamak veya bunu bir bütün içinde ifade etmek her zaman tam bir çözüm olmayacaktır. Çünkü bazı nedenler baskın olabilmekteyken bazıları ise daha küçük etkilere sahip olabilmektedir. Bunun kararı ise analizi yapan kişinin bilgi birikimine ve bakış açısına bağlıdır. Her ne kadar nesnelliğin kaybedilmesi gibi görülse de kişi kendi nesnelliğini kendisi oluşturmaktadır. Dünya görüşü şeklinde de ifade edilebilecek anlamlandırma aynı olaydan bambaşka çıkarımlara ulaşabilen analistleri temsil etmektedir. Bazı görüşler aşırı derece gerçekliğini yitirmiş gibi görülmesine rağmen dayanak noktaları sağlam olabilmektedir. Bundan dolayı her anlamlandırma boyutu kendi içinde teorik bir çerçeveye oturmak zorundadır. Örneğin, Suriye’nin Türkiye ile yakınlaşmasının nedenleri bir görüşe göre bölgede İran’ı dengelemek için olduğu söylenirken diğer bir görüşe göre Suriye, Türkiye’yi batıya açılma kapısı olarak görmektedir. Dikkat çeken nokta ise iki görüşünde mantıklı bir çerçevesinin olduğu ve olasılıkların yüksek olmasıdır. Anlamlandırma iki farklı görüşü tek bir olaydan çıkarabilmektedir ve aynı zamanda teorik bir dayanağı vardır.

Yönlendirme: Anlamlandırma basamağından sonra en önemli ve ulaşılması en güç basamak olan yönlendirme basamağı gelmektedir. Teorik çerçeve ile desteklenen görüşlerin sonuçlandırılması ve bu sonuçlara dayalı olayları ve durumlar etkileme yönlendirme basamağını içindedir. Ekonomik siyasal veya kültürel baskınlık bu yönlendirme mekanizması güç ve aynı zamanda hız kazandırmaktadır. Örneğin süper güç ABD’nin beklenti ve istekleri hiç şüphesiz gelişmekte olan bir Afrika ülkesinden daha fazla taraf toplayacaktır. Uluslararası örgütlerde süregelen otokratik yapı şüphesiz gücü elinde bulunduranlar için yönlendirmeyi daha kolay ve basit hale getirmektedir. Değişen dünya ile birlikte daha hızlı bir değişme yaşayan Türkiye yönlendirilen bir ülke değil artık yönlendiren bir ülke durumuna geçmiştir. Özellikle kişisel bazda düşünülürse uzmanlar yönlendirme konusunda daha fazla güce ve etkiye sahiptir. İster istemez olumsuz durumlar ile karşılansa da uzun vadede düzelmeler kalıcı hale gelecektir.

Sonuç: Karşılaşılan durum uluslararası ilişkileri kapsasın veya kapsamasın yukarıda ki sıralamanın takip edilmesi irrasyoneliteden uzaklaşıp rasyonel olamaya yardımcı olacaktır. Mevcut durumların fazlalığı ve analiz sürecinde yaşanan hatalar veya eksikler bu mantık etrafında daha kuramsal bir çerçeve içinde resmedilebilir. Özellikle şovenist, süslü sözler ve komplo teorileri ile akılları karıştırılan bilgisiz genç nesil için araştırmama hastalığı genel bir hal almıştır. Bu gibi teorik çalışmalar ucu beyin yıkamaya kadar gidebilecek durumları engelleyebilir. Diğer yandan dış ilişkiler ile iç durumun veya olayların anlaşılması genel bir halk kitlesine hitap etmelidir ki provokatif eylemlerden uzak durulabilsin. Günü birlik tepkilerin yersizliği ve eksikliğini bertaraf edebilecek bilgi kaynakları elimizin altında dururken uçlara kapılmak kötü sonuçlar doğurmuştur ve doğurmaya devam etmektedir.

Hakan UZUN
Ağustos           2010
Bu yazının fikir babası olan Ahmet DAVUTOĞLU’na yürekten teşekkür ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder