18 Ağustos 2010 Çarşamba

Atatürk'ün Ekonomi Politikası: Ulusal Bağımsızlık ve Ekonomik Bağımsızlık (Prof Dr. Okan H. AKTAN)



1. GİRİŞ

Bu yazıda Atatürk'ün ekonomi politikasının temel ilkeleri ve bu ilkelerin oluşumunu hazırlayan etmenler, bunların arkasında yatan nedenler üzerinde durulacaktır. Aşağıdaki açıklamalardan görüleceği gibi Atatürk'ün ekonomi politikası herhangi bir ideolojik öğretiye dayanmamaktadır. Bunlar, geçmişin gözlemlerinden ve tarihin sentezin-den elde edilmiş özgün fikirlerdir. Atatürk Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş nedenlerini çok iyi analiz etmiş, bu çöküşe katkıda bulunan ekonomik nedenleri doğru teşhis etmiştir. Ortaya konan bir politikanın dayandığı gerekçeler ve hedeflediği amaçlar ne kadar gerçekçi olursa olsun bu politikanın uygulanabilirliğinin sınırlarını ve başarı şansını iç ve dış kısıtlar belirler. Bu nedenle yazının ikinci kısmında Atatürk'ün oluşturduğu ekonomi poli-tikasının uygulamadaki başarısının çok kısa bir değerlendirmesi verilecektir.

2. ATATÜRK'ÜN EKONOMİ POLİTİKASININ TEMELLERİ

Atatürk'ün ekonomi politikasını belirleyen faktörleri anlayabilmek için Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik durumu hatırlamada yarar bu-lunmaktadır. Cumhuriyetin Devraldığı Ekonomik Yapı Cumhuriyetin devraldığı ekonomik yapı asırlardan beri değişmemişti. Nüfusun beşte dördü doğrudan, veya dolaylı olarak tarımla uğraşmaktaydı. Tarımda üretim çok ilkel yön-temlerle gerçekleşmekteydi. Köylüler, çoğunlukla, yetiştirdiklerini kendileri tüketiyordu. Tarımsal ürünlerin pazarlara ulaşmasını sağlayacak ulaşım kanalları mevcut olmadığı için tarım ürünlerinin diğer ürünlerle değişimi çok sınırlıydı. Bu nedenle şehirler gıda gereksi-nimlerini ancak civar bölgelerden karşılıyorlardı.

 Tren yolu az ve mevcut olanlar da kötü durumdaydı. Kara yollarının en iyisi dahi ancak kağnıların geçişine izin veriyordu. Ekonomide iç ve dış ticaretin hemen hemen tamamı azınlıkların elinde bulunuyordu. Sınai üretim el sanatlarından ibaretti. Batılı ülkelerin bir taraftan elde ettikleri kapitülasyon¬lar, diğer taraftan empoze ettikleri serbest ticaret Anadolu'da sanayiin kurulmasını en¬gellemiştir, ve mevcut olanları da öldürmüştür. Türk halkının sınai ürün gereksinimleri ithal yoluyla karşılanıyordu. Bu ithalat ise fındık kuru üzüm, incir, tütün gibi sınırlı sayıda tarım ürünü ve halı gibi bir kaç el sanatı ürününün dış satımı ile karşılanıyordu. Türkiye'de İçişleri Bakanlığı'nın 1934 tarihli raporunda ekonomiye empoze edilen serbest ticaretin etkileri şu şekilede açıkça ortaya konulmaktadır: "Gümrük kapıları ardına kadar açık tutulduğu dönemde 

Avru¬pa'dan ithal edilen ipekli kumaşlar Bilecik dutluklarının harab ol¬masına neden oldu. 1821'de 600 adet el tezgahına sahip bulu¬nan Üsküdar'da 40 tezgah kaldı. Aynı şekilde 1812'de 3000 tez¬gah bulunan Tırnova'da tezgah adedi 1000'e indi. Mensucat (dokuma) sanayiinin çöküşü diğer sanayi dallarını da etkiledi. Memlekette sanayinin bir gün tekrar canlanacağı ümidi hemen hemen yok gibiydi." Bütün bu olumsuz yapıya ek olarak Anadolu topraklan savaşlardan büyük hasar gör-müştü. Tarım alanları İtalyan, Fransız ve Yunan istilası sonucunda, ve kurtuluş savaşında büyük hasar görmüştü. Lozan Anlaşmasından sonra Yunanistan ile Türkiye arasında yapılan nüfus değişimi Anadoluda bir çok el sanatı, sanayi ve ticaretin olumsuz bir şekilde etkilen-mesine, hatta yok olmasına neden oldu. 1926 yılına kadar Türkiye'yi terkeden ve tüccar, es-naf ve zanaatkarlardan oluşan 1.3 milyon Yunanlıya karşılık Batı Trakya'dan gelen 400 bin Türk temelde çiftçiydi. Anadolu tarımı bunları ancak güçlükle absorbe edebildi. Atatürk'ün ekonomi politikası üzerindeki görüşleri Atatürk, ekonomi politikası üzerindeki görüşlerini çok net bir şekilde İzmir İktisat Kongresi'nin açılış konuşmasında belirtmiştir . Bu konuşma, zamanın çok ötesinde görüşler taşımasının yanı sıra, daha Cumhuriyeti ilan etmeden, Atatürk'ün 17 Şubat 1923 tarihinde böyle bir kongreyi toplaması başlı başına önem taşımaktadır. Aynı zamanda, Atatürk, İzmir Kongresini topladığı zaman Lozan Konferansı devam ediyordu ve istilacı ülkelerle banş yapılmamıştı. Atatürk ekonomi politikasını iki kavram üzerine oturtmuştur: Tam bağımsızlık ve ulusallık. Bu politikalar, uygulamada kaldığı süre içinde, ulusal ve uluslararası konjonk-türdeki değişmelere göre şekillenmiş ve gelişmiştir, fakat bu iki ilkeden hiç bir zamar. ödün verilmemiştir.

 Bu kavramları ele almadan önce Atatürk'ün ekonominin önemi konusundaki görüşlerine yer vermek istiyorum. Ekonominin önemi Atatürk, ekonominin önemini şu sözlerle açıklamaktadır: "Bir milletin doğrudan doğruya yaşantısı ile ilgili olan, o milletin ekonomik durumudur. Tarihin ve tecrübenin süzgecinden arta kalan bu hakikat, bizim milli yaşantımızda ve milli tarihimizde, tamamen kendisini göstermiştir. Gerçekten de Türk tarihi ince¬lenecek olursa, gerileme ve yıkılma nedenlerinin, ekonomik problemlerden başka bir şey olmadığı derhal anlaşılır." Ulusal politikanın önemi Atatürk, o güne kadar ekonomimize gereken önemi vermediğimizi, bunun nedeninin ise Osmanlı İmparatorluğu'unun ulusal bir yönetime sahip olmamasına bağlamaktadır. "Osmanlı tarihinde bütün çabalar ve bütün çalışmalar milletin arzusu, emelleri ve gerçek ihtiyaçları gözönünde bulundurularak değil, şunun bunun kişisel hırslarını, emellerini yerine getirme yönünde yapılmıştır". Atatürk, bu durumdan kurtulmının yolunun ekonomik ve politik alanlarda kararlarını ulusun kendisinin vermesinde görmektedir. Bu nedenle iktisat kongresinde alınacak karar-ların, temsilcileri yoluyla, halk tarafından alınmasını gerekli görmüştür. General Kazım Karabekir başkanlığında toplanan kongreye bütün illerden tüccar, sanayici, esnaf, çiftçi ve işçi temsilcilerinden oluşan 1135 temsilci katıldı. Burada da Sivas ve Erzurum Kon¬grelerinde olduğu gibi ulusun geleceğinin halk tarafından belirlenmesi ilkesi temel alınmıştı. Bağımsızlık Aynı konuşmada Atatürk, ekonomik bağımsızlık olmadan politik bağımsızlılığın gerçekleşemiyeceğini şu sözlerle ifade etmektedir: Tam bağımsızlık için şu prensip vardır: Milli Egemenlik, Ekono¬mik Egemenlikle pekiştirilmelidir.... Siyasi ve askeri zaferler, ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçlandırılmaz¬larsa kazanılacak başarılar yaşamayaz, az zamanda söner." Emperyalizme karşı ulusal bağımsızlık savaşının tarihteki ilk örneği olan Kurtuluş Savaşını büyük bir zaferle sonuçlandıran Atatürk, bu başarıyı Lozan'da kolayca tescil et-tireceğini beklerken emperyalist ülkelerin, İngilizlerin önderliğinde, ekonomide sömürüleri-ni devam ettirmeye yönelik direnme ve baskılan ile karşılaştı. 

Bu gelişmelerin Atatürk'ün oluşturacağı politikalann belirginleşmesine katkısı olduğu kesindir. Bu bağlamda İsmet Paşa ile Lord Curzon arasında geçen konuşma ilginçtir. İ.İnönü, hatıralarında, Lozan kon¬feransı sırasında bir gece Lord Curzon ve Amerika murahhası Mr. Chaild ile aralannda geçen konuşmayı şu şekilde aktarmaktadır (İnönü (1998) s.130): Lord Curzon bana dedi ki: "Konferanstan bir neticeye varacağız. Ama memnun ayrılmaya¬cağız. Hiçbir işte bizi memnun etmiyorsunuz. Hiçbir dediğimizi makul olduğuna, haklı olduğuna bakmaksızın kabul etmiyor¬sunuz. Hepsini reddediyorsunuz. En nihayet şu kanaate vardık ki, ne reddederseniz hepsini cebimize atıyoruz. Memleketiniz haraptır. İmar etmeyecek misiniz?

 Bunun için paraya ihtiyacınız olacaktır. Parayı nereden bulacaksınız? Para bugün dünyada bir bende var bir de bu yanımdakinde. Unutmayın, ne reddeder¬seniz hepsi cebimdedir. Nereden para bulacaksınız, Fransızlar¬dan mı?" Ben evet dedim. Curzon sözlerine devam etti: "Para kimsede yok. Ancak biz verebiliriz. Memnun olmazsak kimden alacaksınız. Harap bir memleketi nasıl kurtaracaksınız? İhtiyaç sebebiyle yarın para istemek için karşımıza gelip diz çök¬tüğünüz zaman, bugün reddettiklerinizi cebimizden birer birer çıkartıp size göstereceğiz." Bu konuşma emperyalist ülkelerin niyetlerini açıkça gösteriyor: 'Evet, bize karşı bir zafer kazandınız, fakat ulusal (ekonomik ve politik) bağımsızlılığınız için gerekli bütün koşullan sağlamanız bizim çıkarlarınızla uyuşmaz. Eğer bunda direnecekseniz bunun be-delini ilerde size ödetiriz. Harab olmuş ülkenizin iman için bize muhtaç olacaksınız. Bizden alacağınız yardımın karşılığı ekonomik ve politik tavizler olacaktır'.

 Nitekim Lozan kon-feransında müttefikler, Türkiye'nin gümrük tarifelerini yükseltme hakkını 1929 yılına kadar ertelemiştir. Atatürk, emperyalistlerin Osmanlı İmparatorluğuna empoze ettlikleri kapitülasyon'lann ülkeyi sömürge durumuna getirdiğini İktisat Kongresinde şu sözlerle an-latmaktadır. "Bir devlet ki kendi uyruğundaki halka koyduğu vergiyi ya¬bancılara uygulayamaz; bir devlet ki kendi gümrük resimleri ve her türlü vergi işlemlerini düzenleme hakkından alıkonulur; bir devlet ki kendi kanunlarına göre yargı hakkını yabancılara uygu¬layabilmekten yoksundur; o devlete bağımsız denilemez. Devletin ve milletin yaşantısına yapılan karışmalar, bundan da¬ha da fazladır. Milletin ekonomik ihtiyaçlarından olan, örneğin demiryolu inşaatı, örneğin fabrika yapmak gibi konularda devlet serbest değildi. Böylece birşeye başlanmak istendiğinde, herne olursa olsun, yabancılar işe karışırdı. Yaşantısını sağlama yeteneğinden yoksun olan bir devlet, bağımsız olabilir mi?"

3. UYGULAMADA EKONOMİ POLİTİKASI


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder